Sordum Sarı Çiçeğe: Lima

image

Lima inka kökenli aymara dilinde “sarı çiçek” anlamına geliyormuş. 1535 yılında, İspanyol sömürgeci Francisco Pizarro tarafından İnka İmparatorluğu’na son verilerek kurulan Lima, aynı zamanda “Krallar Kenti” olarak da biliniyor. Pizarro’nun “en büyük başarım” diye nitelediği şehir kendisine aynı zamanda mezar olmuş, şehri kurduktan altı yıl sonra burada suikasta uğrayarak öldürülmüş. Mezarı bugün Lima Katedrali’nde. Türkiye’nin 1.5 katı büyüklüğündeki Peru’nun yüzde 80’i And Dağları, yağmur ve sis ormanlarıyla kaplı. Yaklaşık 30 milyonluk nüfusun 9 milyonu ise Lima’da yaşıyor.

Lima’ya Varış

Yağmur çiseleyen bir akşamda Peru’nun başkenti Lima’ya vardım. 26 saatlik yolculuktan sonra epey yorulmuştum, üstüne bir de gece yarısı Lima’ya varınca bir taksici ayarlamak daha sağlıklı geldi. Daha doğrusu Perulu arkadaşım Xiomala bir taksi ayarladı benim için. Havalimanından çıkışta elinde “EZKI GUL” yazan amcayı buldum. Park ettiği taksiyi görünce taksi olduğuna pek inanasım gelmedi, bildiğimiz bordo  bir araba. Taksi yazmıyordu bir yerinde anlamadım. Neyse ki adam çok tontiş bir dede çıktı. Ekstradan okyanusun olduğu yoldan dolaştı bana göstermek için, yol boyunca konuştu bir dakika susmadı, hostele kadar da geldi. Yanımda hiç soles olmadığı için hostelden rica etti, onlar benim adıma ödediler  taksi parasını. Ben ertesi gün ödedim hostele. Hostele vardığımda gece saat 2.30 gibiydi. Odama yerleştim, odadakilerden biri fena horluyor:) İyi geceler.

image

 

İkinci Gün

Gece çok geç gelmeme rağmen sabahın köründe uyandım bugün. Kahvaltıda Annette ve Elisa’yla tanıştım. Onlar da benden sadece 2-3 saat önce yerleşmişler hostele. Şehrin en yüksek tepesi olan ve tüm şehri gören St. Christopher tepesine gitmek istediklerini söylediler. Bu fikir bana da cazip gelince, hostelde resepsiyondaki kızla konuştuk ama bize üç kız oraya gitmemizin baya tehlikeli olduğunu söyleyince vazgeçtik. İlk günden başımı belaya sokmak istemedim, bu hakkımı ilerleyen günlere sakladım. Bunun yerine ücretsiz yapılan yürüme turlarından birine katıldık. Lima şehir merkezini gezdik, Plaza de Armas turun önemli bir kısmını oluşturuyordu. Jose de San Martin 1821 yılında Peru’nun İspanyolların esaretinden kurtuluşunu bu meydanda ilan etmiş. Katedralin solunda Başpiskopos Sarayı, kuzeydoğusundaysa günümüzde Peru Devlet Başkanı tarafından kullanılan Hükümet Sarayı bulunuyor. Meydanın ortasında Pizarro’nun at üstünde bir heykeli var. Yine bu meydanda bulunan Lima Katedralinin orjinali aslında 1555 yılında yapılmış, ancak sonra defalarca depremlerde yıkılmış en son 1800 yılllarında tekrar eski halini aldıysa da 1940 depreminde yine zarar görmüş. Lima’da gezilecek diğer bir müze Barok San Francisco Kilisesi, 75.000 kişinin gömüldüğü yeraltı mezarlığıyla ünlü bu kilise. Aynı zamanda şehrin ilk mezarlığı ve içerisinde bir de kütüphane bulunuyor. İlginizi çekerse Ulusal Müze’yi de gezebilirsiniz. Turda bu müzeler hakkında genel bilgiler veriliyor sonra isterseniz ilginizi çeken müzeleri ayrıca geziyorsunuz. Turun sonunda bir de Peru’nun yerel kokteyli olan ” Pisco Sour” ikram ettiler. Yaptığımız şehir turu yaklaşık 2 saat sürdü. Sonrasında biz ayrıca “Barrio de Chino” yu gezdik, Kendimi hasta etmek için hemen sokakta gördüğüm mısır, churros ne varsa aldım yedim. Sokak yemeklerine hayır demek yok. Çok pis olmadıkça yiyorum. İlk günden bu kadar yürüyeceğimi tahmin etmemiştim açıkçası, dönüşte hepimiz çok yorulunca otobüsle dönmeye karar verdik. Burada tek binişlik otobüs kartı alamıyorsunuz, onun yerine kart dolumu yapan birini gözünüze kestirip , parasını ödeyip sizin için kart basmasını rica ediyorsunuz. Akşam hostele döndüğümde kendimi nasıl yatağa attım nasıl uyuyakaldım hatırlamıyorum . İlk günüm baya keyifli geçti Lima’da. Sıcak yaz yaşayan İstanbul’dan soğuk Lima’ya gelince biraz üşüdüm o kadar 🙂

image

Üçüncü Gün

Bir önceki gün erkenden uyuyunca bugün saat dörtte uyandım. Kızların dün akşam bir ara gelip markete gidip bir şeyler alacaklarını benim de bir şey isteyip istemediğimi sorduklarını hatırlıyorum. Bu kadar erken uyanınca saat altıya kadar yatakta yanımdaki kitaplarla biraz oyalanıp, altıda şehrin batı kıyısındaki Pasifik Okyanusu’nun yolunu tuttum. İyi ki de yapmışım , “huzur budur” denilen yaklaşık bir buçuk saatlik bir yürüyüş yaptım. Gittiğimde tek değildim, bir çok insan yürüyüş yapmaya, koşmaya, köpeğini gezdirmeye gelmişti. Parkın bir köşesinde yoga yapan bir grup teyze de vardı hatta:) Sahilde sabahın erken saatlerinde sörf yapanları izledim. Sahilde bir tane de sörf okulu varmış. Daha sonra kahvaltı için hostele döndüğümde kahvaltıdan sonra hostelde tanıştığım bir kaç kişiyle ufak çaplı bir türk kahvesi partisi yaptık. Yanımda bir ton türk kahvesi var, evet. Eşyalarımı sığdırdığım yetmezmiş gibi bir de üstüne bir buçuk kilo kadar türk kahvesi ve cezve getirdim. Utanmasam kahve fincanlarını da taşıyacaktım ama neyse ki hosteldeki shot bardakları işimizi gördü. İlk kez shot bardağından kahve falı bile baktım 🙂 Kahve faslından sonra kızların da kaldığımız hostelin de bulunduğu Miraflores civarını gezmek istediğini duyunca onlarla biraz Miraflores’te gezdik ve tekrar sahile gitmeye hayır diyemedim. Sahilde tekrar aşıklar parkına gittik. Burası bana Gaudi’nin Park Guell’ni hatırlattı.  Gaudi’nin etkisinde kalmış desem haksız sayılmam galiba. Sahilde Yamaç Paraşütü yapanlar, gökyüzü, Pasifik Okyanusu birleşince çok güzel fotoğraflar çektik. Sahilde bir de büyük bir alışveriş merkezi var, içerisinde restaurantlar ve cafeler de vardı. Ben alışveriş merkezlerinden bunalmış birisi olarak pek yanaşmadım. Akşam için biraz da gece hayatını görelim diye Barranco bölgesinde bir cluba gittik. Çılgınlar gibi eğlendiğimi söylememe gerek yoktur heralde. Normalde club insanı değilim ama güzel bir ortamda ve güzel insanlarla gittiyseniz eğlenmeme şansınız yok. Baya geç saatte uyuduk. Nedendir bilinmez ben ertesi sabah yine erkenden uyanıverdim. Sanırım bunlar hep mutluluk. Neyse ki horlayan kişi yan dönmeye başlamış da azıcık sessiz uykular uyur olduk 🙂

image

Dördüncü Gün

Bir Lima klasiği(!) 🙂 olarak kahvaltı ve türk kahvesi faslımızı bitirince, bu sefer Perulu arkadaşım Xiomala ile buluştum. Biraz lokal biriyle vakit geçirmek iyi geldi açıkçası. Xiomala ile ilk kez görüşüyorum. İstanbul’dayken Güney Amerika gezime başlamadan önce İspanyolca nasıl öğreneyim diye düşünürken, eskiden ders aldığım Marcela’ya durumu anlattım. Ben birine Türkçe öğretip karşılığında İspanyolca konuşacağım birini istiyordum ki Marcela böyle birini buldu ve böylece çok tatlı bir kız olan Carolina’yla tanıştım. Onun da Peru’da arkadaşı varmış . Bilin bakalım kim? Xiomala. Bu sayede hayatıma çok tatlı iki kişi daha girmiş oldu:) Xiomala önce beni şehirdeki en ünlü Peru yemekleri yapan bir restauranta götürdü ki dediği kadar vardı. Peru yemeklerinin hastası oldum, gerçekten hasta oldum ve uzun bir süre sindiremedim açıkçası:) Porsiyonlar baya büyük ama yemekler acayip lezzetli. Yediğim her şeyi hatırlamıyorum ama Tomalito, Crema de Ocopa içecek olarak da chicha morada vardı. Sonra tekrar onunla birlikte Barronca bölgesine gezmeye gittik ama bu sefer yürümeye ve çevreyi gezmeye gittik. Bol bol sohbet ettik, bana hikayeler , peru kültürü hakkında bir sürü şey anlattı. Xiomala bir sene kadar İstanbul’da kalmış, hatta benim bir sokak uzağımdaki bir evde yaşamış. Dünya küçük 🙂 Üniversiteden yeni mezun oldu, ben gelmeden bir hafta önce de iş buldu. Bu arada Peru’da asgari ücret 750 Solesmus,710 TL’ye denk geliyor.

Lima benim için ilk durak biraz dinlenme Peru’ya alışma yeriydi ama umduğumdan güzel vakit geçirdim. Ayrıca kendime iki yol arkadaşı edindim , bu kadarını bu kadar çabuk beklemiyordum açıkçası. Tek başına yapılan yolculuklarda ilk günler biraz zorlu geçer, benimki öyle olmadı. Şimdi yolculuğumuzun ikinci durağımız fakirlerin Galapagos adası Paracas’a! 🙂

Hostel 4 gece: 107 soles
Havalimanı-Hosel Taksi: 60 soles

Instagram: @yoldangecerken

Facebook: https://m.facebook.com/yoldangecerken/?tsid&source=resul

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir