Belgrad

Ülke                   : Sırbistan

Şehir                  : Belgrad

Süre                    : 3 Gece

Seyahat Tarihi : 08.08.2019- 11.08.2019

Para Birimi       : Sırp Dinarı

Ulaşım               : Uçak ( 1 sa 40 dk)

Hava Sıcaklığı : 28-36 derece

Vize                   : Gerekmiyor. Girişte hiçbir şey sormuyorlar. Gitmeden bazı sayfalarda aman da rezervasyon isterler,  dönüş bileti sorarlar  yazmışlar. Ben de hazırlıklı gitmiştim. Bana tek bir soru sorulmadı.  Giriş damgamı basıp verdiler pasaportumu. İlk kez bir ülkeye girerken  hiçbir şey sormadıklarına denk geldim.

Musluk suyu içiliyor.

——————————————

4 seneden sonra ilk kez tek başıma sırt çantamı doldurup yola çıkmaya karar verdim. Uzun zamandır yapmak istiyordum; ama iş kur, ofis aç, hayat koşturmacası derken 4 senedir kısa süreli yakınlara kaçmak dışında çok bir şey yapmadım. Halimden de memnundum açıkçası. 6 aylık bir geziden sonra sanırım yeterince tatmin olduğumdan yerleşik düzene geçmek, rutin bir hayatın içinde olmak çok da canımı sıkmadı. Sonzamanlarda hadi git git diyen bir kıpırtı oluşmaya başlayınca, bayram tatili de ufukta görününce aldım bir gidiş-dönüş bileti çıktım yola. Hadi hayırlısı.

İstanbul Sabiha Gökçen Havalima’na vardığımda içinde bulunduğum ruh halini tarif etmem zor. Heyecan, korku, telaş,ne yapıyorum ben sorgulamaları, güzel olacak diye kendimi telkin etmeler, tekrar korku derken saatler geçti. Bir ara geri döneyim, ben biletim yanarsa yansın yahu dedim. Hadi git!dedim, dön evine, sıcak konforlu yatağına; ama dönemedim de. Sonra aslında gerçekten gitmek istediğimi fark ettim. Neden korktuğumu bile bilmediğimi fark ettim. Tüm bu yaşadığım inişli çıkışlı duygula da yazmak istedim; çünkü tek başıma 6 ay Güney Amerika’yı sırt çantamla gezdiğimi söylediğimde insanlar aaa ben hayatta yapamam, ne cesaret” diyorlar. Güney Amerika’ya gittiğimde bu kadar korkmuş muydum, bu kadar tereddüt etmiş miydim tam hatırlamıyorum. Kötü bir şeyler olmasından endişe etmiştim muhakkak; ama o kadar heyecanlıydım ve yıllarca hayal ettiğim şeyi yapmanın heyeca o kadar ağır basmıştı ki yola çıktığım ilk dakikadan itibaren bir an bile pişman olmadım.

Tek başına seyahat etmenin en zor tarafı bence seyahateçıkmadan önceki geçen o zaman. Tereddütler, korkular hep onun öncesinde. Yola çıktığınız anda kayboluyor. Balkanlar gezimde farklı oldu ama. Ben uçaktan inene kadar garip duygular içerisindeydim.

Skadarska

Belgrad 1. Gün

Kalacağım yere gelip eşyalarımı yerleştirip, duş aldım. Odamdaki Alman kızla tanışınca içim rahatladı. Bir İspanyol, bir Fransız, bir Alman ve bir de ben Türk kız Skadarska’dagüzel bir restoranda yemeğe gidip bol bol sohbet ettik. İlk akşamdan neden tek başıma seyahat etmeyi sevdiğimi hatırladım. Biri beni evlat edinsin diye dokunsan ağlayacak ruh halimin yerini Avrupa’nın üç farklı yerinden başka işlerde çalışan, başka hayatlar yaşayan, benim gibi tek başına seyahat eden üç kadınla yemek yemenin keyfi aldı. Akşamına ise şans eseri denk geldiğim Belgrad Lindy Hop Festivali’nin açılış partisine Fransız ve İspanyol kız arkadaşlarımla katıldım. Gece 02:00’ye kadar dans edip hostele döndüğümde bitik haldeydim.

Kalemegdan

Belgrad 2. Gün

Ertesi sabah saat 07:00’de ayaktaydım. Bu benim için hep böyle oluyor. Seyahate ilk çıktığım gün çok erken saatte uyanıyorum. Kahvaltı yaptım, duş aldım ve saat 10:00’dawalking tour” olduğunu görünce ilk işim ona katılmak oldu. Bir şehirde ne yapacağınızı bilmiyorsanız, benim gibi biraz tembel olup pek araştırma yapmayı sevmiyor, biraz spontanetakılmayı seviyorsanız sanırım yapılacak en iyi şey ilk gün bu yürüme turlarına katılmak. Bu turlar ücretsiz; tur sonunda tip bırakmanız bekleniyor. Böylece Belgrad’da neler yapabileceğimi kabaca görmüş oldum. Tur bitince tur rehberimiz ve Meksikalı-İngiliz bir çiftle öğle yemeğine gittik. Söylemekte fayda var; Sırbistan’da porsiyonlar acayip büyük, bir yemeği en az iki kişi paylaşmak en mantıklısı. Neyse ki burada kaldığım süre boyunca tek başıma yemek yemediğimden hep 2-3 kişi paylaşarak bitirebildik. Aksi halde cidden bitirmek mümkün değil. 

Sonraki planım ise; uzun zamandır gitmek istediğim, Sırbistan deyince aklıma ilk gelen Nikola Tesla Müzesi’ne gitmek. Hava çok sıcak. Müzede sıra uzun ve hiç bir gölgelik alan olmadığından en az yarım saat önce gidip sırada güneşin altında beklemeniz gerekiyor; ama bana bir şeyler oluyor. Ne oluyor? Dedim ben hostele gideyim en iyisi. Hala ne olduğunu anlayamadım; ama gün içinde ne yediysem içim dışıma çıktı. Yediklerimden mi zehirlendim, güneş mi çarptı ne oldu bilmiyorum ama ikinci günün kalanını dinlenerek geçirmeye karar verdim, duş aldım, uyudum. Gittiğimiz restoran da gayet güzel bir yerdi. O Güney Amerika’da tüm sokak yemeklerini, tatlılarını, dondurmalarını yiyip bir kere bile midesini bozmayan kızı Belgrad’da yediği etli güzel yemekler bozdu. Bence yediğim et ağır geldi bana. Çünkü bençok etçil bir insan değilim, hava da sıcak olunca kaldıramadı benim yeni minnoş bünyem😄 Neyse kendimi dinlenmeye almıştım ki dansta tanıştığım arkadaşlarımdan biri akşam Kalemegdan’a davet edince yerimde duramadım. Kendimi daha iyi hissettiğimden, yedim akıllı akıllı yanımdan ayırmadığım muzumu, arkadaşımla buluştum. Kalemeydanı’nın tepesine oturup dondurmamızla manzarayı izleyerek saatlerce sohbet ettik. Kendisi Belgrad’ın tepelerindenmiş. Bu ne demek cidden bilmiyorum ama orman insanı gibi bir şey herhalde 😄Zaten yaşadığı hayatı anlatınca özenmedim değil. Belgrad kendisine çok kalabalık geliyormuş, bana da çok sakin gelmişti. İstanbul’un kaosundan, trafiğinden sonra zaten nereye gitsek öyle gelir bize😄

Nikola Tesla Müzesi

Belgrad 3. gün

Kendimi biraz iyi hissedince, Karadağ biletimi hala almadığımdan, Belgrad’da da daha fazla yapacak etkinlik bulamadığımdan sabah kahvaltı, duş faslını bitirip trenistasyonunun yolunu tuttum. Tren istasyonu şehir merkezinde, otobüs terminalinin hemen arkasında yer alıyor. Eski tren garı desek daha doğru; çünkü istasyonu başka bir yere taşımışlar; ama buradan bilet satın almak mümkün. Yeni tren istasyonu 20 dakikalık mesafede yer alıyormuş. Tramvayla ulaşım varmış. Gidip göreceğiz bakalım. Tren garından 2511 Dinara “Belgrad-Bar biletimi aldım. Hadi hayırlı uğurlu olsun. Artık Nikola Tesla müzesine gitmek için hazırım. Dün midem bozulunca biraz temkinliyim, hep hafif şeyler yedim. Nikola Tesla Müzesi’ne giderken yolda bir çocuk Nikola TeslaMüzesi’ne nasıl gidebilirim? diye sorunca, gel dedim takıl peşime, ben de oraya gidiyorum. Birlikte Nikola TeslaMüzesi’nin yolunu tuttuk. Sonra hemen zehirlenme hikayemianlattım. Kimseye anlatamadığımdan birine ağlamam gerekiyordu. İnsan yaşlanınca böyle oluyor demek 😄Güneşin altında bu sefer dayanıp bekledim. Müze kapısının önündeki minik 3 kişilik gölge yere çökmeyi başardım, o müzeye bugün gireceğim kararlıyım. Çocuk; Ezgi, ben gidip su alacağımdedi. Tamam dedim; ben sıradayım, o iş bende, sen git kendini kurtar. Midem bozuk diye bana da gitmiş yoğurt almış. (Yapma öyle şeyler ağlarım). Neyse şükür müzeye girebildik. Müzenin girişi 500 Dinar. Sadece nakit ve dinar kabul ediyorlar. Müze hayal kırıklığına uğrattı açıkçası. Kafamıza güneş geçecekti az kalsın, gitmesem içimde kalırdı o ayrı. Canım Tesla! Gitmem mi hiç; ama iki küçük oda, bir video ve iki şey gösterince bitiyor. Toplam yarım saat sürüyor sanırım. İçeride Tesla’nın kişisel eşyaları var. Bir de altın bir kürenin içinde külleri. Tesla’nın küllerini görünce içimden bir Fatiha okumak geçtiyse de bundan çok memnun olmayacağını düşünüp vazgeçtim. Küllere dua okunur mu bilmiyorum gerçekten. Bu konuda araştırma yapıp cahilliğimi gidermem gerekiyor 😄 Tesla’nın külleri havalanmıştır kesin dışarda beklerken ki halimizi görüp; o kadar şey icat ettim, şu insanları bekletecek bir gölgelik, bir randevu sistemi kurmadılar diye. 

Neyse sağlık olsun ne yapalım? Biz sonrasında müze arkadaşımla gidip dondurma ve öğle yemeği yedik. Akşama doğru hostele döndüğümde baya yorgundum. Bir önceki güntanıştığım Sırp kızları görünce saatlerce muhabbete dalmışız, kızlar bana bildikleri tüm Türk dizilerini anlattılar. Benim bilmediğim dizileri bile izlemişler. Güney Amerika’dan sonra buralarda da dizilerimiz ne kadar meşhur gezdim, gördüm, deneyimledim 😄 Sırbistan’ın güneyinde oturuyorlarmış, orda Türk dizileri ve kanalları çok fazla izleniyormuş. Kızlar yaşadıkları yerlerin fotoğraflarını gösterdiler, inanamadım. O kadar küçük ki. Her gün aynı insanı 5 kere görüyormuşsun. (Allah koru ya rabbim).

Belgrad’ın yeni projesi Waterfront’un oraya yürüdük sonrasında birlikte, tüm yorgunluğuma rağmen hayır diyemedim. İyi ki de gitmişim. Dönüş yolunda kaybolduk inşaat gibi yerlere girdik, kullanılmayan tren yollarından geçtik, biri bizi öldürse kimse fark etmezdi. BöyleceBelgrad’ın güvenliğini tam anlamıyla test ettim, onayladım. Evet, güvenli bir şehir 😄

Hotel Moskva

Bugün akşam treniyle Karadağ’a yola çıkıyorum. Son kez gidip sokaklarda biraz kaybolmak istedim; ama ne mümkün! Gidiyorsun, dönüyorsun bir bakıyorsun karşında RepublicSquare, o çıkmazsa Hotel Moskva (Belgrad’ın en eski oteli). Hava 36 derece, yedim dondurmamı döndüm yerime yurduma. Akşam için hazırlıklarımı tamamladım. Karadağ yolculuğu 11 saat sürecek, tren yolculuğunda manzaralar harika diyorlar, bakalım öyle miymiş😊 bana iyi yolculuklar o zaman 😄

Instagram: @yoldangecerken

Facebook: https://m.facebook.com/yoldangecerken/?tsid&source=resul

 

 

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir