Bolivya Ormandan La Paz’a Dönüş Yolu

img_1563

Bugün ormanda son günüm. Artık ayrılma vakti geldi burdan. Çantam hala hafiflemedi. Daha az eşyayla gezmek isterdim; ama bu kadar azaltabildim. Alex küçük teknelerden birine binmem için nehrin kıyısına kadar geldi benimle. Sahile gittiğimizde önce Rurrenabaque’ye giden tekne var mı diye kontrol ettik; ama ne gelen vardı ne giden. Biz de sahilde  çadırda kalan sarhoş bir adam var, zondan rica ettik. Sarhoş diyorum çünkü sürekli sarhoş gerçekten. İki tane de küçük oğlu var. Adam yine sarhoş olduğu için 9-10 yaşlarındaki oğlu beni tekneyle geçirmeyi teklif etti; ben de çocuğun para kazanacağını düşünerek kabul ettim. Tekneleri su alıyordu; ama o kadar kötü durumda değildi. Üstelik içinde iki tane maşrapa vardı. Küçük kardeşiyle ben yol boyunca dolan suları boşaltırken o da motoru kullandı. Böylece yolculuğumuzu sorunsuz bir şekilde atlattık.

Rurrenabaque otobüs garı sahile biraz uzak olduğu için taksi arayışına girdim. Hayatımda bindiğim en ekonomik ve havadar taksiydi sanırım. Bildiğin motosikletin arkasına atlıyorsun ve seni istediğin yere götürüyor. O kadar takır tukur , inişli çıkışlı yollardan geçiyorsun ki motosikletin arkasında denge kurmak baya zor oluyor. Benim gibi motosiklet aşığı bir insan içinse tam bir eğlence. Otogardan içeri girer girmez, en erken giden otobüse biletimi aldım ve beklemeye başladım. Beklerken her zaman yaptığım gibi dışardaki seyyar satıcılardan yiyecek içecek bir şeyler aldım. Bolivya’da gıda zehirlenmesi yaşayan bir sürü insan olduğunu duydum; ama bunların hiçbiri beni sokakta satılan değişik yiyeceklerden, dondurmalardan ya da o ucuz tatlılardan alıkoyamıyor. Hepsinden yiyorum, hatta otobüslerde satılan aman almayın denilen o yiyeceklerden de alıp yiyorum. Çünkü onları alıp yediğimde kendimi oralı gibi hissediyorum. Bir Bolivyalı gibi otobüse binip onların yediklerinden yiyip, onlar gibi seyahat ederken kendimi buranın bir parçası gibi hissediyorum. Size bu söylediklerim mantıklı gelir gelmez bilemem lakin hislere mantık dinletemezsiniz. Siz bunun oburluk olduğunu düşünüp, gittiğinizde denemeyebilirsiniz. Bu yaptığım ne kadar sağlıklı gerçekten bilmiyorum çünkü.

img_1727

Otobüs inanılmaz bir şekilde çok geç kalmıyor.( Bolivya’da otobüsler katiyen zamanında kalkmaz) Yarım saat kadar gecikmeli kalkıyoruz bu sefer, kendimi şanslı hissediyorum. Biraz ilerledikten sonra duruyoruz. Burası bir durakmış, ben de otobüstekilerle birlikte iniyorum ve bu sefer meyve satanların yanında alıyorum soluğu. Bakıyorum ilerde bekleme yeri var ve ilişiyorum bir sandalyaye. Herkes pür dikkat televizyon izliyor,  ben de aynı yöne kafamı çeviriyorum  bir bakıyorum Marimar  dizisi televizyonda.  Rosalinda dizisindeki   bir avukat, piyanist Fernando Jose Altamirano Del Castillo olmasa da Sergio da boy gösteriyor biraz sonra. Neyse ki Marimar’ın kolyeyi çamurdan ağzıyla çıkarma sahnesi yok. Yıllardır aklımdan çıkmadı, ne travmatik bir sahneydi o öyle ya. Neyse ki o sarı kadın ettiğini buluyordu sonraki bölümlerde, kötüler hep böyle yaptıklarının karşılığını bulsun istiyoruz. Dizilerdeki belasını bulan kötüler de başımıza gelen olumsuzluğu yaratan insanların da aynı çukura düşeceğine inancımızı tazeliyor sanki. Mola süremiz doluyor ve otobüsümüze doluşuyoruz. Biraz ilerledikten sonra duruyoruz ve   gerçekten tam olarak  hiç bir şeyin ortasındayız. Otobüs mü bozuldu bir şeyi mi bekliyoruz belli değil. Hava o kadar sıcak ki; birazdan hep birlikte sıcaktan eriyip buharlaşabiliriz. Birazdan “vamos, vamos!” diye otobüsü tekmelememe az kaldı. Altı haftadır yaptığım en zor yolculuğu yapıyorum( dur ya bir tane daha vardı hahaha) Artık dayanamayıp otobüsün penceresinden sarkıyorum biraz nefes alabilmek için; yandaki adam önce şaşkınlıkla beni izliyor “mucha calor” amcam diyorum ve o da katılıyor vamosçulara. Vamos! vamos! otobüsü protesto halindeyiz hep birlikte. Çoluk çocuk perişan olduk. Neyse ki erimeden hareket ediyoruz.

img_1726

img_1720

On beş dakika sonra sonsuz ormanı görüyorum ve arkasından yağmur geliyor. Sadece on beş dakika önce sıcaktan bunalan ben, hırkamı buluyorum çantamdan ve üstüme geçiriyorum. Kafam pencereye dayalı ben ne sarhoşu olmuşum belli değil. Yol leylalığı yine ele geçirmiş beni. Dönüş yolu geliş yolu kadar uzun sürmüyor sanki ya da bana yollar uzun gelmez oluyor artık bilmiyorum. La Paz’a vardığımda sanki tatilden evime dönmüşüm gibi bir his; ama yola nasıl doyamadıysam hemen Sucre’ye giden öteki otogara varıyorum ve bilet bakıyorum Sucre için. Durursam  hep duracakmışım gibi oluyor bazen çünkü. İşte böyle zamanlarda durmadan ilerlemek, gitmek istiyor insan.  Biletimi alıyorum; otogara yakın olan ve daha önce kaldığım hostelde wifi bulan orman kızı olarak yayılıyorum. Sucre’de nerde kalınır diye biraz araştırma yapıyorum ve daha önce giden arkadaşlarımdan bir kaç öneri alıp Sucre’de beni neyin beklediğini bilmeden yola çıkıyorum.

img_1758

img_1758 img_1754 img_1757 img_1753 img_1755

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir